Translate

KÜNDEKARİ SANATI

KÜNDEKARİ  SANATI
AHŞAP İŞİNDE SANAT

19 Kasım 2014 Çarşamba

AHŞAP KERESTENİN KALİTELİ OLMASININ ÖZELLİĞİ

Organik bir malzeme olan ahşap dış  etkilere karşı
çok duyarlıdır. Bu etkiler su, nem ve ısı gördüğünde 
 çatlama ve yarılma gibi biçim ve denge değişikliği
tarzında kendini gösterir. Ağaç; ilkbahar ve
sonbaharda suyu alarak büyüme gösterir ve bir
halka tabakası genişler.  İlkbaharda ağaç suyu bol
alacağından ilkbahar halkası geniş  ve dokusu
yumuşaktır. Sonbaharda ağaç bünyesindeki suyun
bir kısmını toprağa salacağından sonbahar halkası
dar ve sıkı dokuludur. Sonbaharda suyun bir kısmınıtoprağa salmazsa kışın soğuktan ağaç buz tutar,
çatlar dolayısıyla ölür. Kesilen bir ağacın
hücrelerinin hemen ölmediği ve suyunu
yitirmediğini gözlemleyebiliriz. Ağaç kurutulduğu
vakit hacmi azalır. Yahut kurumuş ağaç, su görürse
genişler ve  şişer. Buna “ahşabın çalışması” denir.
Materyal olarak kullanılacak ahşabın çalışması en
aza indirgenmelidir (Soysal, 2007). Kündekari
tekniğinde de amaç süsleme gibi gözükse de, ağaç
malzemede çalışmadan kaynaklanan kusurların bu
teknik sayesinde engellendiği, bozulmadan
günümüze kadar gelen eserlerden anlaşılmaktadır.

Tarih öncesi çağlardan beri ahşap dayanıklılığı,
öz ısısı ve dokusuyla kullanım sürekliliği gösteren
bir malzeme olmuştur. Ağacın oyularak, yontularak,
işlenerek süs ve kullanım eşyası biçimi almasına
ahşap işçiliği denilmektedir. Mimariye bağlı olarak
ağaç malzeme; kapı‐pencere kanatlarında, tavan ve
sütunlarda kullanılmıştır (Ersoy, 1993). Türkler Orta
Asya’dan beri ahşap sanatını uygulamış  göçebe
yaşamdan yerleşik düzene geçtikten sonra daha

kalıcı eserler vermeye devam etmişlerdir.







BURSA ULU CAMİ MİNBER

Bursa Ulu cami



TARİHİ MİNBERİN ÖZELLİKLERİMinber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi. 
Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde. Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda. Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rasgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş.. 

Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir?
Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşüyor...
1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında (mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi, yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi hayranımıydı?
İlginç şekillerin sırrını çözen kişi Araştırmacı Fevzi Ülgü Alsancak. 1980 yılından bu yana minber üzerinde yaptığı çalışmalarla tarihin derinliklerinde kalan gerçeklere ışık tuttuğunu söyleyen Alsancak, “Alan süsleme motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır” ilkesinden yola çıkarak, minberdeki şekiller üzerine yapılan yorumların tutarsız olduğunu söylüyor. Bilim teknoloji ve uzay bilimleri araştırma tekniklerine kafa yoran bir öğretmen olduğunu belirten Ülgü, motifleri dikkatlice incelediğinde minberin mihraba bakan yüzünde güneş sistemini keşfettiğini söylüyor.
Bursa’da yayınlanmakta olan Apameia dergisinde yer alan bilgilere göre, minberin gizem ve sırlar içerdiğini iddia eden Ülgü, “minberin taşıdığı kıymet ve değerler, açısından şu noktalara dikkat etmek gerekir. Doğu yakası Güneş Sistemi, Batı yakası ise ise Galaksi sistemleri yerleştirilmek suretiyle bir kül halinde kainat sembolize edilmektedir” iddiasında.
Mihrapta yer alan Güneş Sisteminde 9 gezegen var. Bunun da ötesinde gezegenlerin güneşe göre konumlarının ve büyüklükleri gerçek ölçülerle örtüşür oranlarda. Güneş ve gezegenler arasındaki mesafe büyük olduğu için yıldız gezegenlerden farklı olarak 9 damlacıklı kurs olarak işaretlenmiş.
Ülgü, yine Kündekari sanatının bir özelliği olan parçaların birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin yörüngesini temsil ettiğini söylüyor. Bu yüzeyde yer alan bir başka gizem ise serpiştirilmiş halde yıldız motifleri yer alması ve buların içinda kuyruklu yıldızların da bulunması. Ülgü’nün dikkat çektiği en önemli detaylardan bir de Plüton gezegenin tek başına ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olması. Bilindiği üzre güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8 gezegeninin aksine Plütao ayrı düzlemde dolanmaktadır.
Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı tespit ettiğini söyleyen Ülgü, galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile gösterildiğini söylüyor. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumda. Ama kayıtlardan bunu doğrulamak mümkün...
Ülgü’nin bir diğer iddiası ise minberin her iki yüzünde yer alan 3’lü ve 12’li dolap kapaklarının Türk boylarını temsil ettiği yönünde.
Sırlarla dolu minberin giriş kapısı üzerinde Murat Han oğlu Yıldırım Beyazıt Hanın emriyle Hicri 804 yılında minberin yapıldığı bilgisi yer alıyor. Ülgü, kayıtlarda minberin ustası ile ilgili çelişkili bilgiler bulunduğuna dikkat çekiyor. Ülgü’ye göre minberi yapan kişi adını tırabzan süsleme motifine göre tırabzanın sağ ikinci sülüsle yazan Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet. Devak Tebriz yakınlarında bir Türk köyü. O tarihte Mülki amir olan Kadızade Rumi efendi, beceri ve bilgi alış verişi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiş ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirmiştir. Oradan gelen Kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oğlu Mehmet’tir. Bu minber de onun ve ustalarının camiye bir hediyesidir.
Kündekari sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda gelmesi. Bu rakamda halk arasında yaygın inaçla Kuran’ı Kerimdeki ayet sayısına tekabül etmektedir....
O dönemdeki İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu da göz önüne alınırsa Ülgü’nün tezleri pek de tutarsız değil. Ne dersiniz bütün bu benzerlikler sadece bir tesadüf olabilir mi?

KÜNDEKARİ TEKNİĞİ

             
                 Kündekâri, küçük ölçüde geometrik parçaların birbirine geçmesi ile elde edilen, Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişmiş kendine özgü bir bezeme tekniğidir. Kündekari çeşitleri
Sanat çalışması olarak kabul gören kündekari tekniği, üretim metoduna göre gerçek ve taklit kündekari olarak ikiye  ayrılmaktadır.

Gerçek kündekari



1. Gerçek kündekari :
Gerçek kündekari iç dolgu parçaları ve bunları çevreleyen çıtalardan teşkil edilmektedir. Omurga sistemini oluşturan çıtalar iç içe geçerek çivi ve tutkal gerekmeksizin bir araya getirir. Bu çıtaların üst kısmı çeşitli profillerle süslenir ve kenarları iç
dolgu parçalarının yerleştirilebilmesi için kinişlidir.
Omurga sistemiyle iç dolgu parçalarının birleşmesi ve bunu çevreleyen dış  kilitleme çerçevesiyle bezeme veya süslemede denilen tezyinat tablası oluşturulur. Bu tablada bulunan parçalar arasında oluşan çok ince derzler sayesinde ağaç malzemenin
nem kaybederek çekmesi halinde meydana gelecek küçülmelerde ayrılmalar meydana gelmeyip kinişli birleşim içinde oluşan hareketle tezyinat tablasında bir bozulma meydana gelmemektedir. Bundan dolayı gerçek kündekari sadece bir süsleme sanatı
değil aynı zamanda bir birleştirme yöntemidir. Bu birleşim işleminde omurga çıtalarının darbe tesirlerine karşı daha dayanıklı olabilmesi için narlama adı verilen elemanlar eklenerek omurga
sistemi oluşturulur (Özdemir, 1999).Narlama, omurga sistemini oluşturan omurga çıtaları zıvana ile birleşir ve tek eksen boyunca
uzanarak sisteme direnç kazandırır. Geometrik şekillerin birbirini takip etmesi ile oluşturulan kündekari tezyinat tablasında boydan boya narlama çıtasının bulunması desenin devamlılığını bozacağı
durumlarda ön yüzeyde iç dolgu parçaları ve omurga çıtaları gözükürken alt yüzeyde bütün olarak devam eden ve dış  kilitleme çerçevesine bağlanan narlama elemanları kullanılır. Böylece ön
yüzeyden bakıldığında süs, alt yüzeyden bakıldığında konstrüksiyon sağlanmış olur. İç dolgu parçaları, kalınlığı 16‐20mm civarında olan kenarlarına lamba veya 3‐4mm derinlik, 5‐
6mm genişlikte kiniş  açılmış  çeşitli geometrik şekillere sahip ahşap parçalardır. Bu parçalar için süsünü arttırmak için pah kırma, oyma ve kakma gibi işlemlerden geçirilebilir.  İç dolgu parçası,
omurga sistemini oluşturan çıtalarda bulunan karşılıkları ile geçmeli olarak birleştirilir. Birleşme noktalarında tutkal vs. kullanılmadığı gibi ağaç malzemenin rutubet alarak oluşabilecek yüzeysel genleşmeyi serbest bırakmak için omurga çıtaları
arasında kalan boşluktan daha küçük yapılır. Dış  kilitleme çerçevesi, kündekari sisteminin tüm elemanlarını kuşatarak kararlı bir yapı haline getirir. Bu çerçevenin çıtaları omurga çıtalarından
daha geniş  olup, iç kısımları omurga çıtasının bir kenarı ile aynı detaya sahiptir. Dış  kenarı ise işin özelliğine göre sisteme uygun  şekilde imal edilir (Söğütlü, 2004).Çeşitli geometrik parçaların birbirine geçmesiyle oluşturulmuş  kündekari eserlerinde,
ahşap üzerinde ayrılmalar ve yarıkların oluşmaması için tahta parçalarının suları ve damarları birbirine dik konulmuştur. Parçaların nem ve ısıdan etkilemeleri engellenmiştir. Bu sayede, hakiki kündekari ile yapılan ahşap eserler günümüze
bozulmadan ulaşmıştır (Karaseki, 2007)


2. Taklit Kündekari:
Taklit Kündekari:
görünümünü elde etmek için taklit kündekari üç farklı yöntem ile yapılır. Bu yöntemler, çakma ve kabartmalı, çakma ve yapıştırmalı ve kafes işi kündekaridir. Çakma ve kabartma kündekari tekniğinin
uygulanmasında, istenilen boyuttaki bir tabla ahşap parçalar yan yana getirilerek hazırlanır. Bu tabla üzerine kündekaride çokça kullanılan sekizgen,altıgen, yıldız vb. geometrik  şekiller çizilir ve
omurga çıtalarının geleceği yerler belirlenerek buralar kiniş halinde oyulur. Kinişler içerisine çıtalar tutkal ve çivi ile yerleştirilerek yapılır. Burada iç dolgu parçaları tabla ile bir bütün halinde
bulunduklarından ahşap malzemede oluşabilecek çalışmalar sonucu çatlamalar ve ayrılmalar meydana gelebilir. Çakma ve yapıştırma tekniği diğer kündekari tekniklerine göre daha az ustalık gerektiren bir tekniktir.  İşin niteliğine göre hazırlanmış  ahşap tabla üzerine omurga çıtalarının ve iç dolgu parçalarının çivi ve tutkal ile tespitlenmesiyle imal edilir. Tablanın zaman içerisinde rutubet etkisi sonucu büzülmesi veya genişlemesi durumunda çıta ve parçalar arasının açılması ve motifte düzensizliklerin oluşması ortaya çıkabilen bozulmalardır.Kafes işi kündekari ise özellikle minber korkuluk imalatında kullanılan bir teknik olup,omurga çıtalarının birleşip dış  çerçeveyle sabitlenmesi işlemi sırasında iç dolgu parçalarınınkullanılmayıp bu kısımların boş  bırakıldığı bir
tekniktir (Özdemir, 1999; Söğütlü, 2004; Soysal 2007